ORMANA GÖMÜLEN CESET
Çavuş Peters, maiyetindeki genç polis
Johnson’un birkaç zamandır pek düşünceli olduğunu fark etmişti. Bir
vakitler pek neşeli ve uyanık olan Johnson, her nedense son zamanlarda
neşesini kaybetmişti. Âmiri kendisine bu halinin sebebini sorunca
sadece ailevi meselelerden dolayı canının sıkıldığını söylemekle
yetindi.
Çavuş Peters, çok sevdiği Johnson’un
üzüldüğünü tahmin ediyordu. Johnsonlar hiç de uygun bir çift
değillerdi. Bn. Johnson’un, bir polis karısının alamayacağı derecede
pahalı elbiselerle gezmesi Hestin köyü halkı arasında dedikodu mevzuu
olmuştu. Esasen kadın, gururlu tavırları yüzünden, köylüler tarafından hiç sevilmiyordu. Çavuş Peters,
Johnsonlar’ın sık sık kavga ettiklerine şahit olmuştu. Evlerinin
önünden her geçişinde, yüksek sesle münakaşa ettiklerini duyardı.
Çavuş Peters, Johnsonlar’ın geçimsizlik
sebebini düşünürken Bayan Davidson çıkageldi. Köyün en faal
insanlarından biri ve civarın hemen bütün hayır cemiyetlerinin üyesi
olan bu kadın, bilhassa dedikoduculuğuyla şöhret almıştı.
Bayan Davidson, pek heyecanlı görünüyordu. titreyen bir sesle:
- Bayan Johnson hakkında sizinle görüşmeye geldim…. Dedi
- Çavuş Peters rahatsız edilmiş olmasının tesiriyle, sert sert:
- Bayab Johson’a ne olmuş diye sordu.
- Öldü!
- Yok canım!
- Evet, hem de bir cinayete kurban gitti.
Peters kulaklarına inanamayarak Bn. Davidson’a bakıyordu.
Çavuşun sesini çıkarmadığını gören Bn. Davidson devam etti:
- Onlara komşu olduğumuzu bilirsiniz, çavuş, dedi. Bayan Johnson’u
geçen Perşembeden beri ne kocam ne de ben gördüm. Johnson onun annesini
ziyarete gittiğini söyledi. Halbuki ben, Bayan Johnson’un daha iki ay
evvel, bana, annesinin öldüğünü söylediğini hatırlıyorum.
- Elinizde başka delil var mı?
- Tabii Johnson’un çok defalar karısını ölümle tehdit ettiğini duyduk…
Peters sert bir sesle, kadının sözünü kesti.
- Ne diye karısını öldürsün? Johnson’un karısını ne kadar sevdiğini hepimiz biliriz, dedi.
Bn. Davidson memnun bir tavırla;
- Daha iyi ya… karısının, başka bir erkekle gezdiğini haber alınca,bir kıskançlık buhranına kapılarak onu öldürmüştür, dedi.
- Bunu da nereden biliyorsunuz?
- Karısına, Basil Renton’dan uzak durmasını ihtar ettiğini
kulaklarımla duydum. Kadını ben de iki kere yabancı bir adamla bir
otomobilin içinde gördüm.
Bn. Davidson gittikten sonra, Çavuş Peters, bu kadının hakikaten her şeyi bildiğini kendi kendine itiraf etmek zorunda kaldı.
Biraz sonra Johnson yanına geldiği vakit, Çavuş Peters onun ağzından bir şeyler öğrenmek istedi.
- Johnson, dedi, bir dost sıfatiyle karının nerede olduğunu öğrenmek istiyorum.
Zavallı genç, üzgün bir tavırla:
- Bunu soracağınızı biliyordum zaten, dedi. Karım beni terk etti.
- Nerede olduğunu biliyor musun?
- Adres bırakmadı. Bıraktığı kağıda, beni ebediyen terk ettiğini yazmıştı.
- Johnson karın belki tekrar sana döner.
- Hayır, hiçbir zaman dönmeyecek çavuşum.
Polisin sesindeki ümitsiz ifade Peters’i şaşırttı.
O akşam eve dönerken Çavuş Peters o
kadar dalgındı ki kapısının önünde duran Bn. Peterson’u az daha
görmüyordu. Köyün öğretmeni olan Bn. Peterson, çoğu zaman mütehakkim ve
heyecansız bir kadın olmasına rağmen, o akşam her nedense bir şeyden
korkmuş görünüyordu. Titreyen bir sesle:
- Size bir şey söylemeye geldim, diye söze başladı. Köpeğim Bruce’u
herhalde hatırlarsınız. O bir hafta kadar evvel öldü. Geçen Çarşamba
akşamı Johnson’a Bruce’u Tinden ormanına gömmesini rica etmiştim.
- Bu sözler üzerine Çavuş Peters, Johnson’un karısının dönmeyeceğine niçin o kadar emin olduğunu anladı.
- Sonra ne oldu Bn. Peterson? diye sordu.
- Johnson, köpeği bir çuvalın içine köpeği koyduktan sonra bisikletine
atlayarak onu götürdü. Fakat asıl mesele orda değil… korkunç bir
ithamda bulunacağım, ama söylemeden duramıyorum. Bay çavuş, ben,
Johnson’un karısının Tinden’de gömülü olduğunu zannediyorum.
- Köpeğin mezarında değil mi?
- Zavallı Bruce’de şu anda mutlaka Tinden Gölünün dibindedir.
- Bu şüphenizin sebebi nedir, Bn. Peterson?
- Kadıncağız geçen Perşembeden beri meydanlarda yok. Kocasıyla iyi geçinemediğini herkes bilirdi…
Geceleyin Çavuş Peters, kazmalar ve
küreklerle yüklü dört polisie Tinden Ormanına gittiği vakit, yağmur
yağmaya başlamıştı. Bir ağacın dibindeki mezarı kolayca buldular.
Toprağın henüz sertleşmemiş olması, kazıyı kolaylaştırıyordu.
Yarım saat kadar sonra, mezar açılınca, polislerden biri;
- Aa! Bir köpek ölüsü! Diye bağırdı.
- Mezarı kapattıktan sonra beş kişi sessiz sedasız köye döndüler.
- Bir hafta kadar sonra Çavuş Peeters, sokakta yürürken Bn. Davidson’la karşılaştı. Kadın heyecan içinde:
- Johnson’un gittiğini duydunuz mu Bay Çavuş? Diye sordu.
- Yook!
- Bu sabah erkenden gitti. Şehre gitmek için bir taksiye bindi.
Rastladığı birkaç kişiye, karısının kendisini çağırttığını ve başka bir
yerde yeni bir hayat kuracaklarını söylemiş.
- Karısıyla nerede buluşacağını da söylemiş mi?
- Hayır.
- Çavuş Peters, Johnson’un hesabına memnun olmakla beraber, onun,
kendisine nasıl olup da veda etmeden gittiğine bir türlü akıl
erdiremiyordu. Her ihtimale karlı, Johnson’un tren istasyonunda görülüp
görülmediğini tahkik ettirdi.
- Johnson’u orada gören olmamıştı. Johnson’un izin almadan gitmesi,
Peters’in canını sıkmıştı. Köyün mezarlığının yanından geçerken, aklına
korkunç bir şey geldi. Bunu âmirine açtığı vakit, bu zât hayretle:
- Demek, Johnson’un karısının cesedini gömdükten sonra, üzerine köpeği gömdüğünü zannediyorsun, değil mi? Dedi.
O akşam köpeğin mezarı tekkrar açıldı. Fakat içinden bayan Johnson değil, Johnson’un kendisinin cesedi çıktı.
Birkaç gün sonra, Çavuş Peters ile,âmiri
Müfettiş Jones, orta İngiltere’nin bir şehrinde trensn indiler.
Karakolda şehrin polis müdürü ve temiz giyimli ve sinirli görünüşlü bir
adam olan Basil Renton kendilerini bekliyordu. Bn. Davidson’un
dedikoduları ve otomobilin numarası sayesinde, Basil Renton’un izini
bulmak kolay olmuştu.
Kendisine Peggy Johnson’u tanıyıp tanımadığı sorulunca Rennton şaşaladı. Hiç Hestin köyüne gidip gitmediği sorulunca ise rengi değişmeye başladı. Fakat ağzından bir tek laf almak kâbil olmadı.
Bunun üzerine Çavuş Peters hileye müracaat etti.
- By Johnson’la görüştük. Hâlâ Hestin’e gittiğinizi inkar edecek misiniz? Diye sordu.
Basil Renton, bu sözleri duyar duymaz, oturduğu yerde çöktü kaldı.
- Demek Peggy’i size her şeyi anlattı ha!
Dedi. Mutlaka beni suçlu çıkarmaya çalışmıştır. Ah, ne kadar
aptalmışım! Bütün kabahar Peggy’nindir. Çalıştığım şirket beni kuzeye
göndermeden evvel, onunla nişanlıydım. Fakat Peggy beni beklemeyerek
Johnson’la evlendi. Tekrar güneye nakledilince, onunla görüşmeye
başladım. Bir müddet sonra evinden ayrılarak benimle yaşamaya başladı.
Kocasından ayrılıp benimle evlenmek istiyordu. Fakat Johnson’un
kendisini bırakmayacağından emindi. Köpeğin mezarının açıldığını duyunca
bir plan kurdu. Johnson’a bir mektup yazarak O’nu Tinden Ormanı
civarında bir yere çağırdı. Kocasının mektupta söylediklerini yapacağını
biliyordu. Kocasıyla buluşur buluşmaz, ona buluşma yerini gizli tutup
tutmadığını sordu. Otomobilin önünde oturuyorlardı. Ben ise arkada
gizliydim. Johnson, Peggy’nin sualine “Evet” cevabını verince,
otomobilin anahtarıyla kafasını parçaladım. Ortalığı bürüyen sisten
istifade ederek hiç görülmeden köpeğin mezarının olduğu yere kadar
gidebildik. Johnson’u oraya gömdük. Polilerin aynı yeri iki kere
kazacağını nerden bilelim?